Kendi Kurtuluş Hikayem

Ege'de bulunan "Maden Ailesi" nin küçük bir ferdi. Bu fotoğrafı unutmamak için ve yazıya uygun düştüğüne kannat getirdiğim için buraya kouyuyorum.
Ege'de bulunan "Maden Ailesi" nin küçük bir ferdi. Bu fotoğrafı unutmamak için ve yazıya uygun düştüğüne kannat getirdiğim için buraya kouyuyorum.
 

Burada sizlere artık intihar etmeyi düşünmekten kurtulduğumu söylemek istiyorum. Çok uzun bir serüven oldu benim için bu süreç. Anlatayım müsadenizle. Artık eskisi gibi yazılarımı çok kimse okumuyor biliyorum. İnstagram ve türevlerinde insanlar kaybolmuş durumda ama olsun. Belki birine ümit ışığı olur düşüncesiyle yazıyorum.

Neredeyse 10 küsür senedir intihar etmeyi düşünenlere yardım amacıyla yazıyorum burada. Bir yazımda bahsetmiştim aslında, insanlara yardım edebilecek yazılar yazarken kendime yazıyorum bunları diye. Çünkü yaklaşık 15 senedir intihar etmeyi düşünen, bir kaç kez buna girişimi olmuş biriyim. Bu 15 senenin neredeyse her sabahı "Tüh, yine uyandım" diyerek uyandım. Yada "Yine ölmemişim" diyerek. Çok dua etmişliğim olmuştur, "Allah'ım benimle bir işin yoksa al canımı" diye. Hemde öyle içten ve derinden etmiştim bu duaları. Bazen araç sürerken çok hızlı sürdüm arabayı evet. Maksimum 50 ile gidilecek virajlı dağ yollarında 120 ile drift yapar gibi viraj dönüyordum. Hepsi aslında belki birşey olur da ölürüm umuduyla idi. 

Bazen Ankara'da ana yollarda gözümü kapatıp yoldan karşıdan karşıya geçerdim. Belki bir araç çarpma umuduyla. Hatta bir gün denizde boğuluyordum. Olayın başlangıcında bir iki çırpındı isem de sonra bıraktım kendimi, dedim vadem dolduysa çırpınmaya gerek yok dedim. Suya bıraktım kendimi. Biri elimden çekip çıkarmasa burada bu satırları yazıyor olmazdım. 

Sonraları sağolsun devletimiz peşimize düştü. Eşim ve çocuğum olmasa hapislerde çürümeye razıydım. Hatta onlar yanımda iken ve biz firari olarak yaşıyorken, kaç kere "Allah'ım artık yakalasınlar beni" diye de dua etmiştim. Ufak bir oğlum olduğu için ona kıyamıyordum ve teslim olamıyordum. Çünkü ben girersem, annesi de yakalanacak ve annesiyle beraber o da hapiste büyüyecekti. Şimdi burada bu satırları okuyanlardan bazıları "Hmm demekki bir suçun var da devlet peşine düşmüş" diye düşünebilir. Bu saf ve devletin ne olduğundan habersiz arkadaşlara cevap bile vermiyorum. Bu videodan devletin ne olduğunu bakabilirsiniz.

Peki bu intihar düşünceleri ne zaman, nasıl başlamıştı? Ben baskıcı bir ailede büyümüştüm. Bir robot misali, kendi fikri olmayan bir çocuktum. Kafam çok bastığı için, babam okuyacaksın diyordu bende okuyordum. Her okulda birinci idim. Hatta bir gün 3. sınıfta idim. 9 yaşlarında falan. Birgün babam bir ders kitabımı eline aldı, bir kaç soru sordu. Bilemedim diye sobanın demiri ile elime her bilemediğim soru için sağlam şekilde vurmuştu. Yani mecbur okuyacaksın, başka yolu yok. Bende dedim okuyup bu evden kaçacağım. Öyle de yaptım. Kardeşime de aynısını salıkladım ve o da kurtuldu ordan. Anne babama hiç kızmıyorum, yanlış anlaşılmasın. Onlar da çok çekmişler. Bizim iyiliğimizi düşündükleri için yapıyorlardı herşeyi ama kıra döke yaptıklarının farkında değillerdi. İki tane kimliksiz, düşüncesini söylemeye korkan, insanlardan korkan, duygularını yaşayamamış ama dersleri çok iyi çocuk yetiştirmişlerdi. 

Tabi ne oldu üniversite kazanıp evden kaçınca? Gerçek dünya ile tanışmış oldum. Ve başladı bir kimlik bunalımı. Kimliksiz ben, neyi nasıl yapacağımı hiç bilmiyordum. Ben kimdim, neyi seviyordum, neyi sevmiyordum, nerede nasıl hareket edecektim, bana bunları söyleyen biri de yoktu. Artık küçükken misafirliğe gitmeden önce bana bir sürü "Şunu yapmayacaksın, bunu yapmayacaksın, bizimle oturacaksın" diye tembihleyen bir anne baba yoktu. Misafirlikte tüm çocuklar oyun oynarken ben büyüklerle otururdum. İşte böyle bir durumdan, özgür olduğum bir ortama geçmiştim ve kimlik bunalımım başlamıştı. Ama ben ne olduğunu bilmiyordum. 2 ayda bir, 2 gün evden çıkamamaya başladım. 2 gün boyunca hareket edemez halde oluyordum. Yataktan çıkmıyor, telefona cevap veremiyordum. 2 ayda 2 gün olunca çok hayatımı etkilemiyordu ama bişeylerin ters gittiği belliydi. Bi kaç sene sonra ayda 1 e düştü ama ben bunu farkettim ve kendimi ders dışında oyalacak bir sürü sosyal  aktiviteye dahil ettim. Ama bu sadece sorunu ötelemiş oldu, hiç bişey çözülmedi. 

Birgün hatta Bilkent te dersten çıktım, servise bindim. Ön koltukta 2 kız oturuyor konuşuyorlardı. Bende kafamı ön koltuğa dayamış uyukluyordum. Bu ikisi haftalık plan yapıyorlardı. Tüm hafta için hangi gün ne yiyecekler, hangi aktiviteleri yapacaklar hepsini planladılar. Ders dışında hiç bir işleri falan yoktu ve tüm boşlukları bir şekilde doldurmaya çalışıyorlardı. Bir akşam sinemaya, sonra bara, bir akşam bilmem ne konserine, bir akşam birileriyle buluşup içmeye falan gideceklerdi ama hepsi böyle kafa dağıtma amaçlı aktiviteler. Çok garibime gitmişti o zamanlar bu. Hiç evde oturalım demediler diye düşünüyordum. O zaman şunu farketmiştim, insanlar kendisinden kaçıyordu. Kendileriyle başbaşa olmaktan korkuyorlar, yalnızlıktan çok korkuyorlardı. Hatta yine o zamanlarda bir kız arkadaşımın facebook paylaşımını görmüştüm, yalnızlığı kötüleyen, sosyalliği, eğlenmeyi öven. Aslında şimdi de aynısı değil mi? Ama artık insanlar sosyal medya üzerinden bu yalnızlıklarını gidermeye çalışıyorlar. Kendiyle yüzleşmekten korkan insanlar. Düşünmekten korkan insanlar.

Neyse, ama ben bunları farketmeme rağmen çok da iyi bir durumda değildim. İntihar düşünceleri o zamanlar çoktan başlamıştı yeşermeye içimde. Yataktan kalkamıyor, gece uyuyamıyor, geceleri sokaklarda kulağımda mp3 çalar ile dolaşıyordum. Yalnızlık çekiyordum ama ne yapacağımı da bilmiyordum. Kendini tanımayan, sorunları olduğunu bilen ama bunların ne olduğunu bilmeyen, ne yapacağını da bilmeyen biriydim. 2009 yılına kadar oyalandım ama gittikçe daha da kötü oldum. Artık sesli olarak intiharı telaffuz etmeye başlamıştım. Bir sürü kişisel gelişim kitabı okuyordum belki bir cevap bulurum bulurum ümidiyle ama hepsi boşunaydı. Yüzlerce kitap okudum ve taradım. Stres, depresyon ve diğer psikolojik rahatsızlıklar hakkında birçok bilgi sahibi idim ama hala kendimi çözemiyordum. Sonra iyice kitaplara sarmaya başladım. Rus edebiyatına hakim hale geldim. Bi yandan dini kitaplar da okuyordum bir çözüm bulma adına. O kadar çok okudum ki, bilmiyorum ne kadar olduğunu.

Bu okumaların beni çok geliştirdiğini farkediyor, biraz iyi gibi oluyordum ama sonra yine başa dönüyordum. Uzun bir süre böyle gitti. Ben aramayı bırakmadım, derdim de beni bırakmadı. O kadar çok problem vardı ki anlamam ve çözmem gereken. Çocukluk travmalarım, hayata bakış açım, olayları değerlendiriş şeklim, düşünme biçimlerim vs vs. Bunların hepsini birden ele alamadığım gibi, hangisinin var olup olmadığı konusunda da tam bilgi sahibi değildim. Bir gün okulun psikoloğuna gitmiştim ama adamla görüşmeden sonra "Bu adam beni anlayamaz" demiş ve "Beni anlamayan derdimi çözemez" demiştim. İlaç tedavisi istemiyordum. Ben sağlıklı bir insandım. İlaçla sadece meselelerin ötelendiğine inanıyordum ve hala da birkaç istisna hariç buna inanıyorum.

İşte o aralarda bu siteyi açtım, dedim benim gibilerler konuşayım, onlara yardım edeyim. Evet kendimi kurtaramadım bu intihar düşüncesinden ama o kadar çok şey biliyordum ki artık, bu bilgimi kullanmak istedim. Farklı isimler altında siteyi devam ettirdim ve olabildiğince yazdım burada. 

Bu süreçte çok insanla tanıştım bu vesileyle. Ama şunu anladım, intihar düşüncesi içinde bulunan bir insana yardım etmek çok zor bir süreç. Hele sorunları anlamasına yardımcı olmak imkansız gibi birşey. Bu insanlar öyle inanıyorlar ki kendi düşüncelerine, kendi yargılarına, aksine ikna etmek imkansız hale geliyor. Ama yardımcı olduğumda birçok insan olmuştur. Öğrenmeye açıksa insan, kabul ediyor yada hiç olmazsa üzerine düşünüp değerlendirme yapıyor anlattıklarınızın. 

Neyse sonra 2016 ile beraber zaten firari oldum Türkiye'de. "Sonunda Mülteci de Oldum" yazımda biraz bahsetmişimdir bu durumdan sanırım. İşler daha da sarpa sardı sonra. Ben kendimi iyileştirdiğimi düşündükçe hayat beni daha zor sınadı. Ben her intihar meselesini halletiğimi düşündüğüm anda yeni bir sorunla darmadağın oluyordum. 2016 dan sonra "Öyle bir noktaya ulaşmalıyım ki, ne olursa olsun beni bu kadar dağıtmamalı" diye düşünmeye başladım. Evet zor durumlarda insan elbet üzülecek ve yorulacak ama ben intihara yöneliyordum direk. Ki yaşadıklarım da zaten herkesin kaldırabileceği şeyler değildi. Çok kere yaşamaktan vazgeçmeme rağmen hayat bi şekilde ilerledi gitti. 

2016 ya kadar inşa ettiğim kimliğim 2016 dan sonra yıkılmaya başladı. Artık aciz ve muhtaç durumda idim. Her işimi kendim göremiyordum. İnsanlara muhtaç oldum, gururumu ayaklar altına aldım. Mülteci olduktan sonra daha da beter haller yaşadım. Ortada "ben" diye bişey kalmadı sanki. Ve geçen sene deli bir afganın saldırısına uğradım. Artık orda pilim bitti. Dedim bu nedir, bunların bir sonu yok mu? Ben artık kaldıramıyorum bu yükü. İntihar düşüncelerim tavan yaptı tekrar. Demek ki yine birşeyi halledememişim. Okuma ve araştırmalarım bana vakit kazandırmış sadece. İntihar düşüncesi çok güçlü şekilde kapımdaydı tekrar. Ama zaman herşeyi ilacı aslında. Biraz zaman geçti ve kendime geldim, inancıma sarıldım. Geçmişten günümüze bir değerlendirme yaptım. Dedim ben bu olayı da boşuna yaşamadım. Bana bişey öğretilmek isteniyor. Ve okumaya başladım tekrar. Ve neyi öğrenmem gerektiğini buldum. Ve işte ondan sonra bugüne kadar nerdeyse hergün okuyorum ve cevabımı buldum. Aslında herşeyin cevabını buldum. Tüm sorunlarımın cevabını buldum, tüm eksiklerimin, tüm sorularımın. Ve artık intihar düşüncesini bir kenara bıraktım artık. 

Şimdi ne görüyorum biliyor musunuz? "Derman aradım derdime, Derdim bana derman imiş" mısralarını görüyorum. Bütün bu kimliksizliğim, acılarım, depresyonlarım, başımıza gelenler vs özetle intihar düşüncesinden kurtulamamak, işte hepsi derdimdi ama aynı zamanda dermanım imiş. Ama derman olması için benim halimden şikayet edip oturmamam, kendimle yüzleşmem, okumam, araştırmam gerekiyordu. Evet kolay olmadı ama 40 ıma varmadan olayın özünü anladığımı düşünüyorum ama bir yandan yeni bir maceraya da yelken açıyorum. Artık yeni bir yola girdim. Bakalım bu yol bana neler getirecek, neler gösterecek? Ama şunu biliyorum ki, ben aramayı bırakmazsam mutlu sonla bitecek. 

Dermanımı merak edenler, Niyazi Mısri'nin aşağıdaki şiirine baksın. Ben onun gibi anlatamam.

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü,
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.
Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem,
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş.
Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin,
İnsân‐ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş
Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.
Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana Hakk’al‐yakîn,
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş.
Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır,
Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur,
Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.
İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün,
Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş

 


Kendi Kurtuluş Hikayem Kendi Kurtuluş Hikayem Reviewed by Kerem Yeniyurt on 03:07 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.