Bizi Biz Yapan Acılarımızdır...

Yazımız biraz uzun yalnız, okumaya üşeniyorsanız yine de son paragrafı okuyunuz.

Herkesin bir derdi var bu dünya da. Tabi yani dert olarak değerlendiremeyeceğimiz ama o kişiye göre dert olan şeyler de var. Mesela, adamın hali hazır da bir evi varken, diyor ki bi tane de yazlık yaptırayım. Belki borca falan giriyor, girmese de yazlık şöyle mi olsun, böyle mi olsun diye kafasında sıkıntı ediyor. Şimdi bu dert değildir yani. Bu yazımız da bunun gibi dertleri sıkıntıları konuşmayacağız.

Mesela aşağıda, hemen şimdi oluşturacağım, bi kaç genel çok sıkıntılı, acılı durum olacak, onlara bi bakalım;

1. Kız arkadaşımdan ayrıldım,
2. Birinci dereceden bir yakınımı kaybettim,
3. Herhangi bir uzvumu kaybettim,
4. Aşırı şiddet yada tecavüze uğradım,
5. Çok yalnızım, beni kimse sevmiyor, herkesten kazık yedim,
6. Çocuğumu kaybettim,
7. Savaşın ortasındayım, herkes ölüyor,
8. Tehdit ediliyorum, şantaj yapılıyor,
9. Ve daha aklınıza ne geliyorsa....

Listeyi hemen aklıma geldiği gibi yazdığımdan, öyle sıkıntı derecesine göre sıralayamadım. Ama aklıma ilk anda gelen herşeyi yazdım. Bakın listeye, belki hemen hemen her madde, bir insanın intihara koşmasına sebep olmuştur zannımca. Zaten bizde burada, bu durumlar hemen altından kalkılabilir basit durumlar demedik, demiyoruz.

Hep dediğim birşey var, insan sıkıntılı zor zamanlarında bişeyler öğrenir, ilerleme kaydeder diye. Benim bakışıma göre (size göre öyle olmayabilir tabi), ne kadar sıkıntı çeker, ne kadar acı tadarsak, o kadar gelişir, o kadar kendimizin farkına varır, o kadar ilerleme kaydederiz. Bazen bi çocuk görürsünüz. Ama o size öyle bir bakışı vardır ki, unutamazsınız. O bakışta kendini bilen, hayatı bilen, acı çekmiş bir insan görürüz aslında. Hayat yetiştirmiştir o çocuğu. Tabi ki sıkıntılar yaşamasa daha güzel olurdu, daha mutlu bir çocukluk geçirirdi belki de ama, onun bu haliyle kaydettiği gelişmeyi, o mutlu haliyle elde etmesi de zordu. Tabi ki o daha çocuk ve belki de hayata sövüp sayıyor. Bu da bizim suçumuz elbette. Ama ilerde şansı varsa, düşünürse, çektiklerinin ona ne kadar çok şey kattığını anlayacaktır.

Şimdi birde olaya şu açıdan bakalım. Düşünün ki hayatının yaşlılık evresine girmiş bir yalı adami düşe kalka yürümüş bu hayatta. Şimdi desek ki bu adamın acılarını unutturalım. Hatta hiç yaşamamış olsun bu sıkıntıları. Hatta hiç sıkıntı yaşamamış olsun. Sonucta, sıkıntılarını kendisinden aldığımız adam, yani hayatında hiç sıkıntı yaşamamış olan adama baktığımızda artık başka birisini görürüz. Çünkü onu o yapan değerlerini kendisine kazandıran sıkıntılarını aldık. Bu şekilde o yaşadığı sıkıntılardan hiç birşey öğrenememiş oldu. Hatta baksak, hayatında ne kadar mutlu olmuş diye, emin olun hepimizden daha az mutlu yaşamıştır. Çünkü sıkıntısız bir hayatta mutlu olamazsınız. Çünkü mutluluk acılar ve sıkıntılarla bilinir. Yani herşey zıttıyla bilinir. Karanlık olmazsa aydınlığın bir anlamı olmaz yani.

Şunu da eklemek istiyorum ayrıca, 1990 basımlı bir ekonomistin yazdığı bilimsel bir kitapt, tüketme oranımızın artmasının mutluluğumuza hiçbir ekstra katkısı olmadığını kanıtlarıyla sunmuş bize. Yani her istediğini elde eden yeni yüzyılın insanı, eski parasız pulsuz, sıkıntılar, savaşlar içinde yaşayan insanlara göre daha mutsuzmuş. Niye acaba? Kendimize bir soralım. Yanlışımız şurda ki, biz rahat ve sıkıntısız olursak daha mutlu olacağımızı sanıyoruz. Oysa hiç de öyle değil. Neyse bu konuyu daha fazla dağıtmayalım.

Acı ve sıkıntılarımızın bizi geliştirdiğine diğer bir örnek ise şöyle anlatılabilir. İnsan ihtiyaç duymadıkça ne kendinde bir gelişim artırmaya bakar ne de kendi toplumsal hayatında. İcatların hepsi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Sıkıntı yaşayan insanlar, bunun üstesinden nasıl gelirizi düşünmüş ve yeni buluşlar yapmışlardır. İşte bunu insan planında düşünürsek, diyelim ki çocuğu ölen bir anne yada baba, o yaşadığı derin üzüntüyle, kendini keşfedecek, üzerine düşünecek, sınırlarını öğrenecek, eğer dayanma gücü ve ümidi varsa hayata tutunmaya çalışacak, bunun için de hayatını teklrar yaşanır kılmak için yeni yeni şeyler deneyecek ve üzerine düşünecektir. Belki o üzüntüsü hep içinde kalacaktır ama o acıyla yaşamayı öğrenecektir. Ayrıca aynı acıyı yaşayanları anlayacak, insanlara farklı bir bakış açısıyla bakmaya bile başlayacaktır belki de. Ama bu düşünce seviyesine göre değişebilir tabi.

İşte çocuğu vefat eden bir anne babayla, çocuğu vefat etmeyen bir anne babanın farkını onlarla ilk konuştuğunuzda farkedebilirsiniz. Çocuğunu kaybedenler daha hassas, daha düşünceli, hayatı daha iyi anlamış, diğerleri ise genelde öylesine yaşayan tiplerdendir. Bazı cümle aralarına başka açıklayıcı cümleler getirilebilir yalnız okuyucumun yazıyı bu şekilde de anlayacağını düşünüyorum.

Sonuç olarak, acılarınızı kabullenin, size çok şeyler kattıklarını bilin. Sizin siz olmanızı acılarınıza borçlu olduğunuzu bilin. Ve acılarınız karşısında eğer bu şekilde düşünürseniz, pes etmez, intiharı da düşünmezsiniz. Yoksa kapıya tıklayan her sıkıntı da intiharı düşünür durursunuz. Doktora gider güzelce uyuşturucu haplardan alır, ömnrünüzün sonuna kadar hap kullanırsınız. Her an depresyona girme modunda gezersiniz. Bakış açınızı değiştirin ki, sorun kökten çözülsün. Ben nerden biliyorum, tabi ki kendimden. Yaşamadığım hiç birşeyi burada size anlatmıyorum. Bunu bilesiniz.

Bizi Biz Yapan Acılarımızdır... Bizi Biz Yapan Acılarımızdır... Reviewed by Kerem Yeniyurt on 14:32 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.