1. "BEN" Bilmiyorum - Yol Rehberi Serisi


Merhabalar. Uzun bir yazı serisinin ilk yazısına, “Ben Bilmiyorum” başlıklı yazıyla başlıyorum. Başlık sadece “Bilmiyorum” da olabilirdi. Ama bu yazı dizisinin ana temasını belirtmek ve üstüne basa basa kimin bilmediğini belirtme amacıyla, herşeyin içinde saklı olduğuna inandığım kelime olan, “Ben” i de başlığa eklemiş oldum.

Tecrübesiz bir yazar olduğumdan, dil ve anlatım eksiklerinden çok, anlatılmak istenen meselelere odaklanmanızı istirham ediyor, eksik ve hatalarım için şimdiden affınıza sığınıyorum.

Ayrıca bu yazı serisine dair yazdığım şu kısa açıklamaya da bakabilirsiniz.

Hayvanların Hayatı

Belgesel izlemeyi çok severim, özellikle hayvanlarla ilgili olanları. David Attenborough’un sesinden onların hayatlarını izlemek, gözlemlemek mükemmel bir aksiyon filmi kadar heyecan uyandırır bende. Çünkü kendimizden parçalar bulurum onların hayatlarında. Hatta çoğu zaman biz insanların yaşadığı hayatın tıpatıp aynısını.

Örnek vermek gerekirse; bir maymun topluluğunda, iki maymunun siyaset yaparak liderliği ele geçirmeye çalışmaları. Bu ikili arasında başlayan algı savaşları. Algı savaşında yenişemeyince başlayan gerçek savaşlar ve bunun sonucunda ölümler ve yaralanmalar. Bir diğer örnek ise, iki yaban köpeği sürüsü arasında bölge paylaşımı sorunu. Güçlü olan sürü, zayıf olanın bölgesine girer, onları yerinden eder. Bölgesinin sınırlarını iki katına çıkarmış olmasına karşılık sürünün lideri, ayrılan sürüyü daha uzağa sürmek ve belki de yoketmek için peşine düşer. Zayıf olan sürü kaçmaya devam eder. Ve uzun bir kovalama sonrası, güçlü olan sürünün liderini, su içerken timsah kapar. Sürü dağılır. Zayıf sürü geri dönerek bölgesini geri alır. Aa durun biz bu hikayeleri zaten biliyoruz dimi. Tabiki biliyoruz. Tarih buna benzer hikayelerle dolu.

Hafta içi sabah 7 de kalkın ve pencereden sokağa yada caddeye bakın. İnsanlar evlerinden işlerine giderler, karıncalarda aynısını yapar. İnsanlar akşama kadar çalışırlar, yorulurlar ve evlerine geri dönerler. Karıncalarda aynısını yapar ve yuvalarına geri dönerler. Yorgun insanlar yemeklerini yer, biraz kafa dağıtır, eğlenir ve yatarlar. Karıncalarda aynısını yapar. İnsanlar çalışır, yer, içer, ürerler. Karıncalarda aynısını yaparlar. Hayatın kanunu bu diyebilirsiniz ama insan sadece bunlar için yaşıyorsa, onu hayvanlardan ayıracak şey nedir?

Peki biz bu hikayelerin aynılarını bu belgeselleri izlemeden de gözlemleyebiliyorsak, yani, nasıl oluyor bu? Evet tüm dünyada bu hikayeler gerçekleşiyor zaten. Her biri farklı bir senaryo ile. O zaman biz neyiz yahu? Bizim adımız insan değil miydi? Anlaşılan adımız insan ama hayvan dediğimiz türden çok değil, hiç bir farkımız yok.

Sonuca Gidiş

İnsanların geniş ölçüdeki hayatları ile, kendi özel hayatlarının düzenine baktık. Birde hayvanlardaki karşılığına baktık. Farklı çok birşey göremedik. O zaman bizi insan yapacak şey nedir? Hayvanlardan ayıracak nokta hangisidir? Onlarda yavrularını korur ve gözetirler, bizde yaparız bunu. Onlarında duyguları vardır, bizimde duygularımız vardır. Onlarda severler, bizde severiz. Adımızın insan olması mı, bizi insan yapıyor? Hayır tabiki. İnsan sadece bunlardan ibaret değil. Peki neyden ibaret?

Akıl, insanı hayvandan ayıran şeydir denir. Şimdilik böyle kalsın ve aklı insanı insan yapan şey olarak ele alalım ve hayvanlarla farklarımızdan sadece birine bakalım.

Hayvanların davranışları tahmin edilebilirdir yani davranışlarını, kişiliklerini değiştirmeleri çok mümkün değildir. Bir hayvan doğduğunda, annesini emmesi gerektiğini, onu takip etmesi gerektiğini içgüdüsel olarak bilir. Ama insan öyle midir? Herşeyin kendisine öğretilmesi gerekir. Hayvan kendi yaşamına dair bir programla doğar. Ama insan doğduğunda bomboştur. Kendisini yılan olduğuna inandırırsanız, yılan gibi yaşar, kedi olduğuna inandırırsanız, kedi gibi yaşar. Buradan insanın öğrenmeye tamamen bağımlı bir varlık olduğunu, ve öğrendikleri sonucu çok farklı davranış ve kişiliklere sahip olabileceğini görüyoruz. İnsan özellikle olgunluğa eriştikten sonra, aklını kullanabilir, başkasının öğretmesine gerek kalmadan, kendi hayatında değişiklere gidebilir. Çok çok iyi bir insan haline gelebileceği gibi, çok çok kötü bir insan haline de gelebilir.

Peki bizi insan yapan şey, akıl farkımız ise, değişebiliyor, öğrenebiliyor olmak ve daha iyi olabilme imkanı ise, biz niçin hayvanlar gibi yaşıyoruz? Niçin hatalarımızı görmüyor, onlardan ders çıkarmıyor, daha iyi olanı tercih edemiyoruz? Hayvanlar gibi aynı şeyleri tekrar edip duruyoruz. Peki bu durumdan nasıl kurtulacağız? Cevap belli tabiki. Aklımızı kullanacağız, öğreneceğiz, daha iyisi için, daha iyi çözümler üreteceğiz. Savaşmak yerine barışı seçeceğiz, gerekirse kendimizden fedakarlık yapacağız, hayatımızı öğrenmeyle entegreli biçimde yaşacağız, bol bol düşüneceğiz. Bunu söylerken çok kolay gibi duruyor di mi? Kolay olsaydı bugün insanlığın geneli, hayvanlar gibi yaşıyor olur muydu? Peki nasıl olacak?

Sonuç

Şimdi başka bir örneğe geçelim. Kitap okuyamıyorum, okumak istemiyorum diyen birini okumaya nasıl ikna edebiliriz? İhtiyacı olan şeyin orada olduğuna onu ikna ederek. Elimizde bulunmayan şeye ihtiyaç duyarız. Bu okuyamayan kişiyi de, bilmediği şeyler olduğunu, bu bilmediklerine ihtiyacı olduğunu ve ihtiyaç duyduğu şeyin cevabının orada olduğuna ikna ederek ikna edebiliriz. İhtiyaç hissetmedikçe ne olursa olsun kitap okumayacaktır. İhtiyaç hissetmesi için ise eksikliği olduğunu kabul etmesi gerekir. Yani bilmediği şeyler olduğunu kabul etmesi gerekir. Bilmiyorum demek, öğrenmeye giden ilk basamaktır. Bir konuyu bildiğini sananlara değil, bilmediğini bilenlere en iyi anlatabilirsiniz. Onlar sizi dikkatle dinlerler.

Ben çok şey biliyor olabilirim, ama bilmediklerimden haberim yoksa bana bişey öğretemezsiniz. Kendim de öğrenemem. Çok bildiğini düşünenlere bakın. Düşüncelerini neredeyse asla değiştiremezsiniz. Çünkü onlar bildiklerini sanıyordur. Peki acaba biz de öyle miyiz? Ben de öyle miyim? İşte bu kadar anlatımdan sonra varmak istediğim asıl noktaya geldik. Ya bizler de çok bildiğimizi düşünüyorsak ve kendimizden bu konuda eminsek ve öğrenemiyorsak, ama bir yandan da kendimizi “Bilmediğim şeyler de var canım” diyerek kandırıyorsak? İşte bunu kişinin kendisinden başka kimse bilemez. Kişi hayatı boyunca kendisinde bunu sorgulamalıdır ki, ulaştığı noktalardan birinde takılıp kalmasın. Yukarıda anlatılanları hepimiz biliyoruz, ama “Biz biliyoruz bunları” deyip, asıl noktayı kaçırıyor muyuz acaba? Bildiğimizi nereden biliyoruz? Nasıl bu kadar eminiz? Ben nasıl bu kadar eminim? Mesele sadece hayvaniyetten çıkmak değil, varabileceğimiz daha ileri noktalar olduğunu bilmek, sınırın olmadığını bilmek ve “Ben biliyorum” hatasına düşmemek(Sonraki yazılardan birinde detaylıca açıklanacaktır).

İşte Sokrates öyle bir noktaya varmıştı ki, “Tek bildiğim şey, bir şey bilmediğimdir.” diyordu. Hz Ali, “Bilge, bilmediklerinin bildiklerinden çok olduğunu bilen kişidir.” diyerek neredeyse aynı şeyi söylüyor, Konfüçyus ise, “Gerçek bilgi, insanın ne kadar cahil olduğunu bilmesidir” diyerek aynı noktaya parmak basıyordu. Farklı zamanlarda yaşamış bu değerli insanlar hep aynı şeyleri söylüyorlar, insanı insan yapacak noktaya böyle işaret ediyorlardı. Biliyorum ki, bu bildiğimi düşündüğüm yazdıklarım da, eksik ve hatalı. Daha doğru olanı öğrenme umuduyla...
1. "BEN" Bilmiyorum - Yol Rehberi Serisi 1. "BEN" Bilmiyorum - Yol Rehberi Serisi Reviewed by Kerem Yeniyurt on 01:26 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.