4. Hiçbir Yere Varamayanlar İçin - Yol Rehberi Serisi


Bu yazıya kadar kadar yazdıklarımız aslında giriş kısmıydı. Önceki 3 yazıyı okumadan bu yazıda ne anlatmak istediğimi anlamak biraz eksik kalacaktır. Öncelikle onlara bir göz atmanızı öneririm. Bu yazıyla beraber ise asıl konumuza girmeye başlayacağız. Asıl konumuz ne ki diyecek olursanız, onu baştan söyleyip, klişe gibi gösterip sizi bu yazıyı okumaktan men etmek istemiyorum. Okuyun zarar gelmez. Yazma konusunda eksiklerimiz hatalarımız çok ama kötü bişey anlatmıyoruz, üsluba, tekniğe çok takılmayın, kusurumuza bakmayın.

Uzun yıllardır düşündüğüm birşey vardı. Bir soru. Bir insan, nasıl hayvanlıktan kurtulabilir, gerçek insani boyuta, kamil insan dediğimiz, sonu olmayan o yola nasıl girebilir ve nerden girmeli, nasıl ilerlemeli bu yolda diye sorular sorardım. “Yok mu bunun bir rehberi kardeşim?” diyerek uzun yıllar arayış içinde oldum. Hala da bakınıyorum aslında. Bir yol göstericiye, rehbere teslim olmak mı, bir düşünceyi benimseyip kendini ona feda etmek mi? Ya da kendi başına takılmak mı, kendi başına takılmaksa nasıl takılmak? Yoksa aslında böyle bir arayışa girmemek mi? Hayatı yaşayıp göçmek mi buralardan? Çok düşünmemek mi? Bunların herbiri ayrı bir yol. Başka çeşitleri de vardır elbet. Herkesin bakış açısına göre bazıları doğru, bazıları yanlış, bazıları kısmen doğru olabilir.

Doğru ya da yanlış diye bişey yok bundan sonra. Her doğru ve yanlış baktığımız yere göre durum değiştirebilir. Bunu önceden anlatmıştık. Biz sadece sorgulayacağız. Herkes kendine düşeni alır baktığı yere ve anlayış seviyesine göre. Bu yazı serisiyle amacım, bir yol çizmeye çalışmak aslında. Kafamdaki düşüncelerin sistemli hale getirilişi ve çıkarsa eğer, ortaya bir yolun çıkması. Yol rehberi gibi birşey çıkması. Yolun sonunda ne olduğunu söyleyen çok insan var, ama yolda nasıl gideceğimizi, düştüğümüz çukurlardan nasıl çıkacağımızı söyleyen net bir yol yok. Belki var da ben var olduğunu anlamamış yada görmemiş olabilirim. Evet yol rehberi diye gösterilen, anlatılan çok şey gördüm ama yol rehberi deniyor olması gerçekten öyle olduğu anlamına gelmiyor malesef. Bu yol rehberlerinin çok kısıtlı ve sınırlı olduğunu gördükten ve zamanımızla da uyumsuz olduğunu gördükten sonra bunların yol rehberi sayılamayacağının farkına vardım. Bazı rehberler ise o kadar çok şey söylüyor ki, anlayabilmek, kendi durumumuz için uygun olanı bulup uygulayabilmek imkansız olabiliyor.

Hermann Hesse’nin “Siddhartha” sını okuyanlar bilir. Hikayeye başlığını veren Siddhartha bir yol aramaktadır, önünde hazır bir yol vardır ama bu yol onu kendisine ikna edemez. Siddhartha kendi yolunu çizmeye karar verir. Siz de kitap boyunca onun yolunu okursunuz. İşte günümüzde de Siddhartha gibi bir çok insan bir yol arayışında. Bir yol ve bu yolun götüreceği bir amaç aramakta. Ama bunu da bulamamakta. Oradan oraya savrulup, zamana göre rüzgar nerden esiyorsa oraya doğru yol almakta. Çok okuyup araştırmakta ama bunları birleştirip, bir amaca matuf analiz edememekte ve bir yere varamamakta. Herkes kendince çok şey bilmekte ama yerinde saymakta. Bazıları yolu bilmekte ama yolda ilerleyememekte. Olduğu yerde adım atmakta ama bir arpa boyu yol alamamakta. İlerlediğini sanmakta ama bir daire çizip başladığı yere geri dönmekte. Ve bunun da farkına varamamakta. O bildiğini sanmakta. Gaflette ama bunu bilmemekte. Bazıları mevcut yolların kendisini bir yere götüreceğine inanmamakta ve yeni yol arayışlarında. Ama yeni yol derken amaçtan sapmakta. Ve yine farkına varmamakta.

Yukarıda, yol arayışındaki insanların farklı pozisyonlarından bahsettim. Her insanın şekli farklı olduğu gibi, karakteri de farklıdır. Her birinin ayrı bir fıtratı, ayrı bir anlayışı ve bakış açısı vardır. İşte buna dayanarak, sınırları geniş bir yol çizme derdindeyim. Zamanın türlü türlü fikir akımlarına karşı savunmasını yapabilecek bir yol olmalı. Herhangi iki soru karşısında kendi ipini çekmemeli. Her düşünceye açık olmalı ama bunları değerlendirip, gereksiz kısımları atabilecek durumda olmalı. Ve her zaman amacını hatırlayıp, kendi özeleştirisini yapmalı ve kendi ayağına bağladığı prangalardan kurtulmalı. Amacı ise, sadece “gerçek insan olmak” olmalı.

Peki niye amacımız gerçek insan olmak? Ne olcak yani insan olunca, ne gerek var diye aklına gelebilir insanın. Tolstoy, “Kendisi için yaşayan hayvandır.” Der. Hakikati aramaya 50 li yaşlarda başladığı için bu dönem sonrası eserlerinde bu sözünü doğrulayacak, mantıksal olarak sizi ikna edecek tonla argüman bulabilirsiniz. Şimdi bu konuya değinmeyeceğim, kendiniz okur bakarsınız artık.

Evet amaç insan olmak, çünkü insan olursak eğer, sahillere çocuklar vurmaz, zulümler devam etmez, birileri aç yatarken diğerleri maden suyu içip genirmez. İnsan olmak. Sizi buna ikna etmeye çalışacak değilim. Sadece hatırlatıyorum. İnsan olmanın ne olduğunu, ne ifade edeceğini. Çünkü unutuyoruz, malesef unutuyoruz. Hatırladıkça insan oluyoruz ama genelde unutuyoruz. İşte yolumuz için, “amacı unutmamak” çok önemli bir noktada. Ve “amaç çerçevesinde özeleştiri”. Bu ikisi olmadıktan sonra istediğin yolda git. Dönüp dolaşıp, az gider uz gider dere tepe düz gider, bir arpa boyu yol alamazsın. Ateş edersin ama kendine sıkarsın.

İnsanlık önce nasıl insan olacağını öğrenmeliydi ama onun dışında herşeyi öğrendi de asıl öğrenmesi gerekeni unuttu gitti. Bak tekrar hatırlatıyorum, insan olmak, insan olmak. Bildiğimiz insan değil, gerçek insan olmak.
4. Hiçbir Yere Varamayanlar İçin - Yol Rehberi Serisi  4. Hiçbir Yere Varamayanlar İçin - Yol Rehberi Serisi Reviewed by Kerem Yeniyurt on 18:02 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.