3. Bakış Açısı ve Sorgulama - Yol Rehberi Serisi


Sıkıcı bir başlangıç daha yapayım. Bir önceki “Yol İşaretleri” isimli yazımızda, problemlerin aslında bizler için bir hediye olabileceğinden bahsetmiştik. Aslında problemlere başka bir bakış açısıyla bakıp, problemler aslında kötü değildir, sonuç itibarıyla iyidir demiştik. O yazıda aslında yeni bir bakış açısını anlatmaya ve sizleri de buna ikna etmeye çalışmıştım. Bu yazımızda da duygularımın etkisiyle sistematik şekilde ele alamasam da, bakış açısı ve sorgulamadan bahsetmeye çalışacağım. Problemleri ele alış, anlayış ve çözme süreçlerinden bahsetmeye çalışacağım.

Bakış Açısı

Hepimiz “Bakış Açısı” nın ne olduğunu biliriz değil mi? Yada bildiğimizi sanırız. Hiç kullanılmayan ama bilinen ingilizce gibidir kendisi. Biliriz ne olduğunu ama ne kadar kullanırız? Bu sorular herkesin kendisine sorması gereken sorular. Bazıları yazının başlığını görünce okumadan geçecekler belki de. Olsun. Gerçekten arayanlar bir şekilde ulaşabilsinler diye yazıyorum.

Bir küp düşünelim. Küpün 6 yüzeyi vardır. 6 kişiyi sabit uzaklıkta tutarak sadece tek yüzünü görecekleri şekilde oturtursak, küp tamamını değilde iki boyutlu kare gördüklerini düşüneceklerdir. Hatta bunda ısrarcı da olacaklardır belki. Ve küpün her yüzeyini başka bir renge boyasak, her biri aynı nesneye bakacak ama 6 farklı nesne göreceklerdir. Vay beee. Evet bakış açısını ne kadar da basit bir örnekle anlatıyorum di mi?

Peki size bir soru? Bir küpe kaç farklı taraftan bakılabilir? Her görüşte başka türlü algılayacağımız şekilde kaç farklı şekilde bakılabilir? Düşünün. Bir küpün içine girip içinden bakabileceğimiz gibi, mikroskopla da bakabiliriz. 3 boyutlu olan küpe 3 boyutu hesap ederek yakından uzaktan, etrafındaki her yerden bakabiliriz. Bu şekilde bakınca bir küpe sadece 6 taraftan değil, sonsuza kadar uzayıp gidecek bir sayı adedince bakış açısıyla bakabiliriz.

Şimdi bu işin felsefesine girip, gördüğümüz gibi olduğunu sandığımız her varlığın asla öyle olmayabileceğinden konu açarak, herşeyden şüphe etmeye başlamaktan bahsetmeyeceğim. Şunu demek istiyorum, algıladığımız her varlığı yada soyut durumu bakış açımıza göre farklı görme, algılama ve buna göre hissetme durumuna sahibiz. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bir önceki yazıda, benim problemlere bakış açım sonsuz arasından sadece bir tanesiydi. Daha binlercesi çıkabilir, çıkarılabilir. Doğru olduğunu sandığımız durumların aslında yanlış olduğu bu şekilde ortaya çıkabilir. O zaman nedir bu “Ben biliyorum” saçmalığı kardeşim. Neyse..

Bilge bir zat, hemen hemen herkesin okuduğu kitaplarından birinde, bu hayatta öğrendiği 3 5 önemli şeyden bahsederken “Bakış Açısı” ndan bahsediyor. Niye acaba? Çünkü nasıl bakarsak, öyle algılarız, öyle hissederiz, sonucunda ona göre bir tepki oluşturur ve ona göre davranırız. Trafikte size birisi küfreder, hatta üstünüze yürür, ne yapacaksınız? Duruma nasıl bakarsanız, ona göre tepki vereceksiniz. “Sen nasıl bana şunu dersin?” deyip ya bizde adama aynı şekilde karşılık vereceğiz. Ya da adamın yüzüne bakıp, gülüp geçeceğiz. İlki, bizim hayvani olan, hiç geliştirmediğimiz yanımızla vereceğimiz, ikincisi ise insani olan, bişeyler öğrendikten sonra vereceğimiz tepki. İşte bakış açısı bu kadar önemli. Bakış açınıza göre erkenden mezara da gidebilirsiniz, hayata devam da edebilirsiniz.

Tac Mahal’e Bakarken

İnsanoğlu problemlere sadece problem olarak baktığı sürece, sadece sonuçlarıyla ilgilendiği sürece, ilerleme kaydetmesi olanaksız görünüyor. Birisinin çıkıp, “Yahu burada neler oluyor, bu problemlerin kaynağı nedir, bunlar neden oluyor?” diye sorarak, konuya farklı bakış açısıyla yaklaşması gerekiyor. Bunu diyebilmek için düşünmek ve sorgulamak gerekiyor. Düşünme ve sorgulama sonucu, farklı bir bakış açısına geçiş yapılıyor, “Niçin? Neden?” deniyor. Düşünme sonucu doğan bakış açısı sorgulamayı körüklüyor, mesele artık belli sınırlar içinde alınıp netleştirilmeye çalışılıyor. Ama herşeyin başı aklını kullanmak. Yani düşünmek.

Peki nedir düşünmek? Düşünmek soru sormaktır aslında. Tac Mahal’e bakıp, “Vay be adamlar yapmış” demekten öte, “Kim yapmış? Kim yaptırmış? Niye yaptırmış? Niye bu şekilde yapılmış da başka şekilde yapılmamış? Yapan adamın başka eserleri de var mıymış? Ne zaman yapılmış? Yapıldıktan sonra nelere malolmuş? Şimdi ki durumu ne? Değeri ne ile ölçülebilir?” gibi sorular sorarak ve sonrasında düşünerek yada araştırarak, Tac Mahal’i anlayabiliriz. Hindistan tatili sonrası da birisi bize onun nasıl bişey olduğunu sorduğunda, ya “Şöyle güzel, böyle güzel” demekten başka bişey diyemeyiz, ya da “Tac Mahal öyle bir anıt ki..” diye başlayarak, onun etkilerinden, kattığı anlamlardan, değerinden ve sanatının üstünlüğünden bahsederiz. İşte birinci bakış hayvani bakış, ikinci bakış insani bakıştır. Yani ben böyle adlandırıyorum bunu. Siz ne derseniz diyin. Birinci bakışta “nesne”, değerini sadece insana verdiği histen alırken, diğerinde belki de tüm yönleriyle ele alınmış ve dünyaya, insanlığa yada sanata kattığı değerden almıştır değerini.

Sadece güzel olmayı yada yakışıklı olmayı düşünen adam, sadece görüntüden ibaret olma peşindedir. Değerini görüntüsü ile alma peşindedir. Bu tür varlıklara, onlar gibi olanlar meylederler. Oysa insan olanlar, görüntüyü önemseseler de bunun tek kıstas değil, yüzlercesinden biri olduğunu bilirler. İnsana değerini, insanlığı ölçüsünde verirler. Sadece zenginliği ile bilinmek isteyenlerin önünde, sadece zenginliğinin ihtişamını kıstas sayanlar meyleder. Aynı şey makam içinde geçerlidir. Gerçek insan için, bunlar önemsizdir. Çünkü gerçek insan, bir varlığa değer verirken onu sadece tek bir durumu ile değerlendirmez. Soru sorar ve düşünür. Değer sonradan verilir. Hayvani durumda ise değer varlıkla karşılaşıldığı an belirlenir. İşte insan ile hayvanlar arasındaki farklar. Aklı kullanmanın farkları. İşte varın günümüz insanlarının durumunu siz buna göre tartın.

Ama durun, boşverin günümüz inanlarını. Günümüz insanlarından ziyade önce kendimize bakmamız gerekmiyor mu? Artık bırakalım insanları da kendimize bakalım. Severiz suçlamayı insanları. Hep onlar suçludur zaten. Asıl soru şu olmalıdır; ben ne kadar hayvaniyim? Ne kadar hayvani özellik taşıyorum? Neyse biraz konu dışına saptık ama değinmesem bişeylerin anlaşılması eksik kalacak gibi düşündüğümden değinmek istedim.

Sorular


Gelelim problemleri nasıl çözeceğimize? Bir problemi çözmek için, öncelikle problemin varlığından haberdar olmamız ve kabullenmemiz gerekir. Problem karşısında “ahlanılıp vahlanılan” durumda problemden haberdarızdır ama onu kabul etmemişizdir, kabul edemeyişimiz yüzünden zaten sızlanmalarımız vardır. Kabul için, biraz düşünerek farklı bir bakış açısıylabakmak yeterlidir. Kabulden sonra ise problemin gerçekten sandığımız problem mi olduğu soruşturulmalıdır. Doğru sorular sorulmaz ise problem yanlış tanımlanabilir ve uygulanan çözümler işe yaramaz.

Şimdi başucu kitaplarımdan olan,Tolstoy’un “Hayat Üzerine Düşünceler” kitabından bir örnek verelim. Kitabın daha ilk yazısında, düşünmenin ve sorgulamanın nasıl yapılmayacağını anlatmak için bir örnek verir Tolstoy. Bir değirmenci vardır. Un öğütür değirmeninde. Der ki “Niçin daha çok öğütemiyorum? Bunu geliştirmeliyim.” der. Değirmenin iç kısmından başlayarak hareket mekanizmasını takip eder ve sonunda değirmeni döndürenin su olduğuna kanaat getirir. Ve “Su olmazsa değirmen olmaz. Değirmeni anlamak için suyu anlamak lazımdır.” Der. Ve hayatını suyu anlamaya adar. Bu sırada değirmen çoktan işlevini yitirmiştir. Amaç, değirmeni anlamak ve iyileştirmek iken, yanlış yorumlama ve bakış açısı ile değirmen değirmenlikten çıktı ve değirmenci suyun peşinde.

İşte problemler için de aynısı geçerlidir. Kız arkadaşı kendisini terkeden kişi, problemin çözümünü yeni kız arkadaşı bulmakta olduğunu düşünebilir. Kazandığı para yetmeyen kişi, çözümün sadece daha fazla kazanmakta olduğunu düşünebilir. Depresyondan çıkamayan biri çözümün kullanacağı haplarda olduğu düşünebilir. Burada problem depresyon mudur yoksa o kişiyi depresyona sokan nedenler midir? Problem depresyon olarak görülürse tabiki cevap haplarda aranacaktır. Problem paranın azlığı mıdır, yoksa çok harcamakta mıdır? İşte bunlar doğru bir sorgulama ile bulunabiliecek cevaplardır. Bunun için de doğru sorular sorulmalıdır. Bir problemi anlamak için sorulacak soru “Niçin?” sorusudur. Zincirleme cevaplar sonrası eğer mantık hatası yapılmazsa, gerçek probleme ulaşılabilir. Bu soru ile ilgili detaya şimdi girmeyeceğim. Yoksa söylenecek çok şeyler var. Konudan sapmayalım.

Problem tespiti sonrası ne yapacağız peki? Bir yazılımcı gibi düşünelim şimdi. Bir yazılımcı ne yapar? Bankada oturan veznedarın kullandığı sistem hata verir. Bankada bekleyenlere der ki, “Sistem çalışmıyor.” Herkes evine döner. Yazılımcı aranır. İlk işi problem tespiti yapmaktır. Biz bunu anlattık zaten. Problem tespiti sonrası, bakar ki, problem çok büyük. Programın yüzde 40 ını değiştirmek lazım. Gider bir üstüne söyler ve ekip olarak değişim işlemine başlarlar. Ama bir sorun var, nerden başlayacaklar? Bütün iş ekip olarak ekip başı önderliğinde adım adım planlanır. Kocaman iş yükü 100 küçük işe bölünür. Her gün 1 küçük iş bitirilir. 100 gün sonra hata giderilmiştir.

Yani ne anlattık burda? Problemin çözümü eğer yapılamaz, aşılamaz gibi bir durum gibi geliyorsa size, çözümü küçük parçalara bölersiniz. Büyük sorunu düşünmek yerine belli aralıklarla küçük parçalara odaklanır, problemi çözersiniz. Günümüz bilgisayar işlemcilerini düşünün. 4 çekirdekli, 8 çekirdekli modelleri vardır. Nedir bu? Önceden tek çekirdek varken işlemci sadece tek bir işe odaklanabiliyordu. Tek beyni varken aynı anda tek iş yapabiliyordu yani. Ama şimdi 8 çekirdekli olunca, 8 ayrı beyni olmuş oluyor. Aynı anda 8 ayrı işi takip edebiliyor. Ama biz insanız ve tek çekirdekliyiz. O zaman aynı anda tek ve küçük bir soruna odaklanmak mantıken daha doğru olmaz mı?

Sonuca Gidiş

Diyelim bir baba işten çıkarılır ve işsiz kalır. Ailesi ekmek beklemektedir ondan. Bu durumda sorun işsizlik ve sonucunda karnı doyuracak ekmek bile bulamamaktır. Tabiki kimsenin bu duruma düşmesini istemeyiz ama hayatın bize hediyeleri bunlar. Yapılacak şey “ah vah” etmek, depresyonlara girmek değil, gerekirse sokakta kağıt toplayıp, karınlarını doyurmaktır ailenin. Gerekirse çöpten beslenmektir. Gerekirse evsiz kalmak, sokakta yaşamaktır. Çocuğunun senden istediği bişeyi alamamak ama pes etmemektir. İnsan kendisine saygısını kaybetmedikçe, sokakta da onurlu şekilde yaşayabilir. Bu dediğim çözümler elbette son kertede yapılacak çözümler. Ama insan problemleri aklıyla ele alabilirse eğer, adım adım çözüm adına düşüncelerini hayata geçirir, yok hiçbiri olmadı mı, en son yukarıda dediğim şekilde yine yaşabilir. Meselenin çözümü sistemli düşünebilme ve gerektiğinde bakış açısını değiştirebilme gücündedir. Ben koskoca müdürlük yapmış adamım deyip, kendince onuruna sığdıramayıp yada “Millet ne der?” den korkup, daha alt işler yapamayanlar, bakış açısını değiştiremeyenlerden olabilirler. Bu sorun sonrasında intihara bile gidebilir. Oysa bakış açısını değiştirmekle insan, gerçek özgürlüğe kavuşabilir. Bu problem toplumumuzda insanlara çok ağır gelen bir konu olduğundan bilerek bu konuyu seçtim ki, bakış açısı ile nelerin çözülecebileceğine daha bir dikkat çekmiş olayım.

Sonuç

Meseleler aslında kafamızda bitmektedir ama biz ne kadar farkındayız? Kendi sınırımızı kendimiz koyuyoruz ama farkında mıyız? İnsan aklını kullanarak, zindanda da olsa özgür olabileceğinin farkında mı? Birilerinin ne dediği ya da ne diyeceği bu kadar önemli mi? Düşünmek, sorgulamak, öğrenmek bu kadar zor mu?

Soru sormak, neticesinde düşünmek, neticesinde anlamak ve neticesinde yeni bakış açılarına sahip olmak. Yeni bakış açılarıyla, yeni bir insan olmak, değişmek, değişmez diye bilinen fıtratı değiştirmek. Ulaşmak, gerçek mutluluğa, gerçeklere, gerçeğe ulaşmak. Olmak, insan olmak, hayvanlıktan insanlığa bedenen değil aklen evrilmek.

Nedir mutluluk, nedir sevgi, nedir özgürlük, nedir olması gereken, nedir öğrenilmesi gereken, nedir yürünmesi gereken yol, nedir bu hayat, nedir bu hayatın amacı? Ben neyim? Düşünmek, sadece düşünmek. Yazdım ama anlatabildim mi, bilmiyorum.
3. Bakış Açısı ve Sorgulama - Yol Rehberi Serisi 3. Bakış Açısı ve Sorgulama - Yol Rehberi Serisi Reviewed by Kerem Yeniyurt on 15:01 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.